EGO
“Yeryüzünde kişinin kavuşabileceği en büyük mutluluk, kendi kendinden hoşnut olmaktır.”
20. yüzyılın en önemli Alman yazarlarından Thomas Mann’ın bu deyişini okuyunca durup düşündüm uzun uzun. Kulağa ne kadar da hoş geliyor. İnsanın kendinden hoşnut olması için kendini tanıması ve tanıdığı kendisi yani ‘ben’i ile barışık olması gerektiğini anlatmıyor mu sizce de!
‘Bir ben var bende, benden içeri’ diyen Yunus Emre, çok önemli bir gerçeğin farkına varmıştı. İçimizde bir ben var; kimi zaman ona içimizdeki çocuk, kimi zaman içimizdeki bilge diyoruz. Kendimize sahip çıkmamız için canımızı acıtma pahasına da olsa dikkatimizi çekmeye çalışır. Olumlu ya da olumsuz olsun, bir insanın kişilik özellikleri, onun benliğinin bir parçası sayılır deniyor. İçimizdeki benle bağlantımızı yitirmiş olmamız ise kendimize yabancılaşmayla sonuçlanacaktır, edineceğimiz bir dizi psikolojik rahatsızlık da bonusu.
İçimizdeki ben, ya da tasavvufta nefs olarak isimlendirilen EGO’yu kötü veya yanlış olarak sınıflandıramayacağımız gibi onun da yaşamımızın bir parçası olduğunu kabul etmemiz şart. Ego, bizi yaşatan temel zihin katmanımızdır. Egonun olmaması yaşamda var olmayı engeller; öyleyse olmazsa olmazdır. Bu arada ego sahte benliktir, yok et öldür diyenlere Prof Dr. Kerem Doksat’ın ‘egosu (benliği) olmayan kişi zaten ölü kişidir’ sözünü anımsatmak isterim. Ego, sevgi ile kontrol edilip dengelenmelidir, bireyin kendince işlenmelidir ki gerek kişisel gerekse bütünsel bir ilerleme ve gelişim olabilsin. Ama burada önemli soru; egomuz mu bizi yönetecek yoksa biz mi egomuzu?
İnsan ya egonun kölesi olur ya da egonun efendisi. Önemli olan egonun bizi kontrol etmesi değil bizim egoyu kontrol etmemizdir. Bunun için de asıl yapmamız gereken egonun farkına varmaktır. Bir çok kültürde farkındalığın; hem egoyu terbiye etmenin hem de erdemlere sahip olmanın yegane yolu olduğuna değinilmektedir. Eğer sürekli farkındalık halinde yaşarsak, kendimizi bilir ve tanırsak, egonun seslerini ayırt edebilir ve erdemli olmayan davranışları fark edip değiştirebiliriz. Şöyle bir düşünecek olursak göreceğiz ki egomuzun efendisi olursak tam manasıyla özgürlüğümüze kavuşmuş oluruz. İşte bu özgürlük için egoyu kontrol etmek yani terbiye etmek önemlidir.
Kendini tanıma ve nefsini terbiye etme yolculuğuna çıkacak kişi, yaşadıkça sürekli olarak 2 temel özelliğe sahip olmalıdır: Bilme ve Sevme kapasitesi. Kendini bilip tanımak için kendimizi sorgulamamız ve farkındalığımızı arttırmamız şart demiştim. Sevgi ise bir nevi karşılıksız verme sanatıdır. Bunun tam karşıtı, olumsuzu da; sadece kendini düşünme, yalnızca kendi çıkarlarını gözetme duygusu olan BENCİLLİKTİR. Daima hatırlayınız ki bencillik, iyi duyguları yok eder, sevgi ve iyilik ise kucaklayıcı, ısıtıcı ve yaratıcıdır.
İnsanoğlu hırslı arzularının peşinden gittiği sürece kötülüğe neden olacaktır. Kendisini yani kendi düşüncelerini, önyargılarını ve tutumlarını, öz benliğini bilip kendini kontrol eden kişi kendi düşünce ve hareketlerinin tüm sorumluluğunu üstlenmiş demektir. Konfüçyüs’un da dediği gibi ‘Büyük adamın aradığı KENDİNDE, küçük adamın aradığı başkasında bulunur.’
Sevgi ve sağlıcakla kalın…