Terör Sonrası Travma
Terör tehditi altında çaresiz, huzursuz, mutsuz ve umutsuz yaşamaya çalışan bir toplum haline geldik. Adeta ölmemek için yaşamamayı seçecek noktadayız. Umarım hiçbir zaman alışamayız, kanıksamayız ve milli bilincimizi yitirmeyiz.
Latince “terrere” sözcüğünden köken alan terör kavramı, “korkudan sarsıntı geçirme”, “korkudan titreme ya da titremeye sebep olma” veya “korkudan dehşete düşmeye sebep olma” anlamlarına gelmekte olup konuşma dilinde “büyük korku, dehşet, tedhiş” manasında kullanılmaktadır. Kavramın Türkçedeki kullanımı ve zihinlerdeki ilk karşılığı ise “korku” ya da “dehşet” olarak belirmektedir.
Terör; politik, dini veya ekonomik bazı hedeflere ulaşmak için uygulanan her türlü şiddet olarak tanımlanmaktadır. Terör gibi travmatik bir olaya doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalmanın psikolojik etkileri çok çeşitlidir. Travma sonrasında en çok gelişen ruhsal bozukluk Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olup, bunu sırasıyla akut stres bozukluğu, genellenmiş kaygı, fobik bozukluk ve uyku bozukluğu izlemektedir. Ergenlerde felaket sırasında ve sonrasında okuldan kaçma, çalma, yağmalama, vandalizm, saldırganlık, antisosyal davranışlar, madde kullanma ve erken cinsel deneyimler gibi davranışlar artmaktadır.
Travmatik olaydan sonra evini, işini ve gelirini yitirerek ikinci bir travma yaşayan kimi ailelerde eşler arası tartışma ve şiddet olayları görülebilmektedir. Yaşanan felaket sonrası yetişkinlerin karşılaştığı ve uzun süreli olabilen ev, iş gibi kayıplar çocukların fiziksel istismar riskini arttırabilir. Ayrıca anne babanın davranışlarının çocukluk korkularının gelişiminde önemli yer tuttuğu da bilinmektedir. Olaydan sonra, anne ve babaları çok kaygılı ve koruyucu olan çocuklarda daha fazla sorun görülmektedir. Bu durum elbette çocuklara da yansır çünkü anne baba kendi duygusal cevaplarını denetlemede zorlanıyorsa çocuklarına daha az yardımcı olabilecektir. Travma sonrası çocukların bir kısmı ise ailelerini üzmemek kaygısı ile deneyimlerini onlarla paylaşamamaktadırlar. Ailesinde yoğun endişe görülen, yapısal kaygısı yüksek olan, evi daha fazla zarar gören ve uzun süreli yer değiştirmeler yaşayan çocuklarda uzun süreli anksiyete bozukluğu gelişme riski daha fazladır. Aile ayrıca çocuğun kaçınma davranışını destekleyebilir, böylece bu çocuklar kaçındıkları olay ya da durumla ilgili işlevsel başa çıkma yollarını öğrenmekte zorlanırlar. Bazen de aileler farketmeden korku davranışını sosyal açıdan desteklerler ve bu konuya yoğun ilgi göstererek sorunu güçlendirirler.
Dilerim geleceğimiz terörsüz, felaketsiz, huzurlu, mutlu ve mutlu olsun. Unutmayalım ki terör, adalet ve hoşgörünün hakim olduğu ortamlarda yaşama imkanı bulamayacaktır.