Cinsel Mitlerden Kurtulmak Şart…
Toplumumuzda var olan cinsellikle ilgili yanlış, abartılı ve gerçek dışı inanışların, cinsel sorunların oluşumunda ve sürmesindeki rolü bugün kesin olarak bilinmektedir. İşte cinsellikle ilgili doğru olmayan, gerçeği yansıtmayan, bilimsel temeli olmayan ancak kulaktan kulağa yıllar boyu yayılmış ve artık herkes tarafından kabul edilir hale gelmiş, doğru bildiğimiz yanlış inanışlara “cinsel mit” adını vermekteyiz. Bunlara cinsellikle ilgili uydurmalar, hurafeler veya kurmacalar da diyebiliriz. Bu mitler; aşırı kaygı, suçluluk duyguları, gerçekçi olmayan beklentiler ya da başaramama korkusu gibi nedenlerle cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında ve sürmesinde etken olurlar.
İnsan, doğduğu günden ölene kadar cinselliği olan bir varlıktır ve sağlıklı bir cinsel yaşamın sürdürülmesi için her yaşta eğitime ve bilgilenmeye gereksinimi vardır. Bununla birlikte cinsel bilgilenme için en önemli dönem 0-6 yaş arasıdır çünkü bu yaşlarda edinilen bilgiler, erişkin yaşa gelindiğinde cinsel tutum ve davranışların sağlıklı olması açısından belirleyicidir. Çocuğun cinsel kimliği, anne ve babasının beklentisi ile oluşmaya başlar. Anne babalarının birbirlerini sevdiklerini, sevgilerini birbirlerine aktardıklarını ve ayrılmaya niyetlerinin olmadığını gören çocuklar kendi cinsiyet özelliklerini benimseyerek onlar gibi olmaya başlarlar. Zaten yapılan çalışmalar da çocukların cinsellikle ilgili bilgileri en çok ailelerinden almak istediklerini ancak bunu en az düzeyde gerçekleştirebildiklerini göstermektedir. Aslında ailede başlayıp okullarda devam etmesi zorunlu olan cinsel eğitimle verilmesi gereken cinsel bilgiler, genellikle arkadaşlar, çevre ve günümüzde özellikle internet aracılığıyla yanlış ve eksik bir şekilde öğreniliyor. Bu durum, hem çocukları hem ailelerini hem de toplumu olumsuz yönde etkiliyor. Oysa çocukluk çağı travmalarının yaşam-boyu olumsuz etkileri iyi bilinmektedir. Güncel araştırmalar çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmalar ve stresin ergenlik ve erişkinlikteki psikiyatrik bozukluklar için riski artırmanın yanı sıra kalp ve damar sistemi, otonom sinir sistemi ve bağışıklık sistemi gibi fizyolojik yapı taşlarını da etkileyebileceğini göstermiştir. Bu nedenle, çocuk ve ergenlerdeki koruyucu önlemler ve eğitim erişkinlerdekilere göre daha etkin ve kalıcı sonuçlar vermektedir.
Özetle cinselliğin ülkemizde saplantılı derecede olumsuzluklarla yüklenmesinde maalesef ebeveynlerin rolü oldukça yaygın. Bununla birlikte ailede başlaması gereken cinsel eğitimi verecek olan anne-babaların da cinsellik konusunda yeterli ve doğru bilgilere sahip olması gerekmektedir. Unutulmaması gerekir ki cinsel sağlığın bozulması sadece bireyle sınırlı kalmaz; gerek kadın gerekse erkekte halkalar halinde ruhsal sağlığının, ardından aile sağlığının ve sosyal sağlığın da bozulmasına yol açar.