Cinselliğin Psikolojik Boyutu
Çok boyutlu bir kavram olan cinsellik; fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik süreçleri ile doğuştan getirdiğimiz cinsiyetimize ait özelliklerimizin tümünü kapsayan hayatımızdaki en temel güçlerden biridir. Bu temel güç, kadın veya erkek, dişi ya da eril olma sürecimizi belirler; cinsiyetimizi, görünüşümüzü, giyimimiz, ses tonumuz, saç şeklimizi, yürüyüşümüzü, oturuş biçimimizi, seçim ve tercihlerimizi nasıl tanımladığımızı, nasıl düşündüğümüzü ve hissettiğimizi kapsar. Kimi inanışlara göre hazza bakan yönüyle kötü, üremeye bakan yönüyle kutsallık içerse de cinsel organların sınırları içerisine hapsedilemeyecek kadar çok yönlü bir kavramdır cinsellik.
Ülkemizde de cinsellik, başka birçok ülkede olduğu gibi utanılan ve yasaklanan üstü kapalı bir konu olarak kalmıştır. Aile içerisinde başlaması beklenen cinsel eğitimi verecek olan ebeveynlerin de bu konuda yeterli bilgi birikimine sahip oldukları söylenemez. Kaldı ki, sosyal ve kültürel faktörler nedeniyle cinsel konular ailelerde halen tabu konumunu korumaktadır. Eğitimin yetersiz olması ise cinsellikle ilgili davranışlara da yansımaktadır.
Cinsel davranışlarımız çeşitlilik gösterir ve birçok etkenin karmaşık ilişkisiyle belirlenir. Başkalarıyla olan ilişkilerimizden, yaşam koşullarımızdan ve içinde yaşadığımız kültürden etkilenir. Her insan kendilik kavramını oluştururken bunun bir yönünü de kendi cinselliğini algılayış biçimi üzerine oturtur. Bu nedenle cinselliğimiz ile tüm kişiliğimiz birbiri içine girmiştir ve insanların eğilimleri, inanışları, düşüncesinde yanlış oluşmuş kavramları cinsel sorunların oluşumunda ve devamında çok önemli rol oynarlar. Demem o ki sanıldığı gibi cinselliği tek başına ele almak mümkün değildir.
Cinselliğin yaşanması kişiliğimizin tüm yönleriyle ilişkili olsa da sağlıklı yaşanabilmesi, ancak sağlıklı bir kişilik yapısında mümkün olabilir. Zira birbirini seven bir çiftin cinsel etkileşimi en mahrem, en heyecanlı ancak bir o kadar da kırılgan bağlanma biçimlerinden biridir. Öyle ki eşin önünde zevk alıp vermek için çıplak şekilde yatmak ve bir başkasının vücudunda yer almak eylemi olan cinsel birleşmede bulunmak, son derece hassas ve bağımlı bir fizyolojik durumdur. Durum böyleyken, cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde çok boyutlu ve kapsamlı bir yaklaşımın, tüm ilişkinin değerlendirmesini de içermesi gerekliliği aşikardır. Yani cinsel sorunları, çiftin ilişkisinden ve bireyin kendine özgü psikolojik süreçlerinden bağımsız değerlendirebilmek neredeyse mümkün olamamaktadır. Buna rağmen cinsel sorunları, maalesef sadece cinsel ilişki boyutuna indirgeme ve bu yönde tedavi etme çabalarına sıklıkla rastlamaktayım. Aynı şekilde çoğu çift de cinsel ilişkilerinin gelişiminin tüm mahrem ilişkilerini kapsadığını anlamayı ne yazık ki başaramıyor. Üstelik zaman içinde kadının da erkeğin de arzularının, ihtiyaçlarının, isteklerinin ve beklentilerinin değiştiği gerçeğini de göz ardı etmemek gerek. Aslında en önemli farkındalık, cinselliğin merkezinin hiç kuşkusuz ‘beyin’ olduğu gerçeğinin bilincine varmak. Sanıldığının aksine en önemli cinsel organ penis ya da vajina değil, beyindir. Bu nedenle de cinsel sorunun türü ne olursa olsun, çiftlerin birbirleriyle olan iletişimleri, samimiyet, paylaşım ve yakınlaşmaları göz ardı edilmemesi gereken noktalardır.
Özetle birlikteliklerde cinsel yaşamı, çiftin genel iletişiminden ayrı düşünmek mümkün değildir. Çünkü eşler arasındaki uyum, ilişkideki tüm alanları etkileyebilen en önemli faktörlerden biridir. İlişkilerde mutluluk ve paylaşılan aktiviteler ne kadar az ise, cinsel aktivitede azalma ve eşlerin birbirinden uzaklaşması olasılığı o kadar artmaktadır. Bu nedenledir ki tavsiyem cinsel sorunlarınızın üstesinden gelebilmek için, sizi sadece cinsel birleşmeye odaklandıran geçici ve mekanik çözümler yerine tüm ilişkinizi düzenleyip zenginleştirecek CİNSEL TERAPİ süreçlerine odaklanmanız yönünde olacaktır.