Kadınlarımızı Pembe Taksi İle Değil, Pembe Hayallerini Yok Etmeyerek Koruyabiliriz!
Kadın şiddetinin ve tecavüzlerin önüne geçilmesini amaçlayan “pembe taksi uygulaması” birkaç gün önce Sivas’ta başlatıldı. Uygulamanın, kadına yönelik şiddet olaylarının azalmasına katkı sağlayabileceği ifade edilse de sosyal medyada çok fazla olumsuz tepki görmesi üzerine, görüşleriyle kamuoyu gündemi yaratmayı başaran TERAPİDER (Aile Terapileri ve Terapistleri Derneği) konu ile ilgili bir basın bülteni yayınladı.
Türkiye’de her 2 kadından birinin fiziki şiddet gördüğünü belirten TERAPİDER Genel Başkanı Uz. Dr. Taner Canatar; ‘Ülkemizde kadınların yaklaşık yarısı taciz ve şiddetin çeşitli şekillerine maruz kalıyor. Tacize ya da şiddete maruz kalan kadın, sadece fiziksel değil psikolojik olarak da hasar görür, kendine olan güveni sarsılır ve özgüvenini kaybeder. Üstelik yalnızca şiddet gören kişiyi değil, tanık olan kişilerin psikolojik durumlarını, özellikle çocukların psikososyal gelişimini de çok olumsuz etkiler. Fiziksel şiddete veya tacize maruz kalan kadınlarda pek çok ruhsal ve bedensel hastalık zamanla ortaya çıkmakta ve aile hayatımızın temel direği olan kadınlarımız, mutsuz bir nesil yetiştirmek zorunda bırakılmaktadır. Bu nedenle kadınlara uygulanan insanlık dışı eylemler toplumun ruh sağlığını da tehdit ediyor.’ dedi.
Dr. CANATAR açıklamalarına şöyle devam etti; ‘Geçtiğimiz yıl, bekar erkeklerin cinsel ihtiyaçlarının karşılanması için ödenek ayrılması haberleriyle erkeklere, bu yıl da pembe taksi ile kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığı gündemi işgal etti. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Cinsel saldırıya uğrayan kadınların bile suçlu çıkarılmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz ve bu kez “çare” adı altında pembe taksiler baş gösterdi. Maalesef kadınlarımızın birçoğu dahi tokatlama, yumruk atma, tekmeleme ve itip kakmayı fiziksel şiddet olarak sınıflandırmıyor ya da bu durumla nasıl başa çıkacağını bilmiyor. En üzücü olanı da “dayak cennetten çıkmadır, dayağı yiyen, dayağı hak eder” mantığının genel bir kabul olarak zihinlere yerleşmiş olmasıdır. Tüm bunları engellemek için öncelikle eğitim eksikliğinin giderilmesi gerekir. Sebebi her ne olursa olsun kadına şiddet son bulmalı, anaokulundan itibaren cinsel eğitim verilmeli, evlenmeden önce anne-baba ve eş eğitimleri zorunlu hale getirilmeli, aile danışmanlığı hizmeti sosyal güvence kapsamı altına alınmalı, kadına yönelik şiddet konusundaki cezai yaptırımlar artırılmalı ve sosyo-kültürel çalışmalara ağırlık verilmelidir. Kadın hakları alanında olup biten olumsuzluklar ve ihlaller karşısında duyarsız kalınmamalı, bunların giderilmesi ve iyileştirilmesi yönünde bilinçlenmeli ve çaba gösterilmelidir. Kadınlarımızın siyasal alanda, iş ve sosyal yaşamda daha fazla etkin olmalarının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Yoksa sadece taksilerin rengini değiştirerek, ne pembe hayalleri yok edilen kadınlarımızın ruhlarındaki karanlığı aydınlığa kavuşturabilir, ne de kadınlarımızın pembe hayallerine göz diken insan görünümlü yaratıklara engel olabiliriz.’