Cinsel İstismar, Özrü veya Hafifletici Nedeni Olamayacak bir Suçtur!
Mağdurun rızası olmadan, baskı kullanılarak, herhangi bir cinsel hareket veya girişimde bulunulması veya cinsel içerikli sözler ile kişinin fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan zarara uğratılması cinsel şiddet olarak tanımlanmaktadır. Cinsel ihmal, çocukların cinsel kötüye kullanıma karşı korunmaması veya ilgisiz kalınması, cinsel gelişimlerine gerekli önemin verilmemesi, cinsel istismar ise bir çocuğun tam olarak anlamadığı, kanunlar ile toplumun sosyal tabularına uymayan, yeterli bilgi veya gelişim düzeyine sahip olmadığı için de rıza veremeyeceği bir cinsel aktivite içerisinde yer alması olarak tanımlanmaktadır.
Çocuktan en az 5 yaş büyük bir bireyin, kendi cinsel tatmini için, çocuğa yönelik her türlü cinsel içerikli davranışının cinsel istismar olarak değerlendirildiğini belirten Aile Terapileri ve Terapistleri Derneği (TERAPİDER) Genel Başkanı Psikoterapist Uz. Dr. Taner CANATAR konu ile ilgili yaptığı açıklamada; “Yapılan çalışmaların sonuçları, cinsel istismarın her çeşit sosyoekonomik ve kültürel çevrede yaşanabildiğini göstermektedir. Aile içinde çocuğa yönelebilecek her türlü cinsel istismar davranışı ensest, aile dışından ya da tanınmayan kişiler tarafından gerçekleştirilen eylemler ise pedofili olarak tanımlanmaktadır. Çocuklara cinsel istek duymak anlamına gelen PEDOFİLİ (sübyancılık), günümüz psikiyatri sınıflandırma sistemlerinde ‘parafililer’ yani ‘cinsel sapkınlıklar’ ana kategorisi altında ele alınmaktadır.
PEDOFİL, en az 6 ay süre ile ergenlik (13 yaş) öncesi çocuklara yönelik doğal olmayan sapkın cinsel istek duyan kişidir; en az 16 yaşındadır ve istek duyduğu çocuktan da en az 5 yaş büyüktür. Hangi türde olursa olsun şiddete uğramak veya şiddete tanık olmak çocukları ve çocukların geleceklerini ciddi bir biçimde etkiler. Çocukluk çağında cinsel istismara, tacize veya tecavüze uğramış bireylerin hayat boyu süren ilişki, kişilik ve akıl sağlığı sorunları yaşadıkları ispatlanmıştır. Pedofilik kişilerin kendileri de çoğunlukla çocukluk dönemlerinde istismara maruz kalmış ve sosyal olarak içe dönük, aile bireyleri ile yakın ve sıcak ilişki kuramayan, sosyal açıdan yeterince olgunlaşmamış bireylerdir. Dış görünüşlerinin ardında çekingen, kendine güveni ve saygısı olmayan bir kişilik yatar. Başkalarının üstünde güç gösterilerine ihtiyaç duyduğu için kurbanlarını çocuklardan seçer. Bir çok çalışmada bu kişilerin empati yeteneklerinin kısıtlı, onur duygularının da fazla gelişmemiş olduğu, pasif-agresif, öfke ve düşmanlık duygularının, narsistik ve sadist özelliklerinin belirgin olduğu, doyumu erteleme kapasitelerinin azalmış, engellenmeye karşı toleranslarının düşük olduğu gösterilmiştir.
Toplum olarak artık biz de geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın geleceklerini çalmamak için bu insanlık dışı durumu normalleştirme çabalarına dur demeli ve gerekli önlemleri acilen hayat geçirmeliyiz.” dedi.
Cinsel şiddet ve tecavüzün, kime yönelik olursa olsun kabul edilemeyecek, özrü ya da hafifletici nedeni olamayacak bir suç olduğunu, üstelik savunmasız küçücük çocuklara yönelik olduğunda ise bir tür vahşet ve sapkınlık içerdiğini vurgulayan TERAPİDER Başkan Yardımcısı Öğr. Gör. Uz. Dr. Aydan AKSÖYEK ise; “Cinsel istismar, cinsiyet ayrımcılığı ve toplumsal halk sağlığı konularında toplumun hızla bilinçlendirilmesi ve cezai yaptırımların caydırıcı olacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Israrla vurgulamaktayız ki yasalar önünde çocuklara cinsel istismar ve tecavüz en ağır şekilde cezalandırılması gereken bir suç olarak kabul edilmeli, 18 yaş altındaki evlilikler yasalarla kesin bir şekilde engellenmeli, özellikle kız çocukları eğitime dahil edilmeli ve meslek edinme imkanları arttırılmalı, cinsel eğitim yasal olarak şart olmalıdır. Bilinmelidir ki pedofili; psikodinamik, biyolojik, sosyal, tıbbi, etik ve adli boyutları olan çok yönlü bir psikoseksüel bozukluktur. Sorun, sadece yasalar yoluyla çözülemeyeceğinden bu durumu meşru görüp normalize eden sosyal ve kültürel değer yargılarıyla da mücadele etmek gerekmektedir. Bu noktada hem devletimize, hem medyamıza, hem ruh sağlığı profesyonellerine, hem de ailelere çok fazla sorumluluk düşüyor.
Cinsel istismarı önlemenin en etkin yolunun ise kesinlikle ortaya çıkmasını engellemek olduğu da unutulmamalıdır. Bu bağlamda, cinsel istismarın önlenebilmesi için toplumsal hassasiyet ve farkındalığın arttırılması, toplumsal koruma programlarının geliştirilmesi, ailelerin yaşam kaliteleri ile eğitim düzeylerinin yükseltilmesi, ayrıca olası tüm risk faktörlerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir.” dedi.