Boşanma Sürecinde Aile Danışmanlığı Yasal Olarak Şart Olmalıdır
Aile, bireylerin ilk eğitimlerini aldıkları, toplumun temelini ve sürekliliğini sağlayan en önemli yapıdır. Aile içi iletişimin sağlıklı olması, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlayarak işbirliği, yardımlaşma ve paylaşımı arttır, çocukların gelişmesi için uygun bir ortam oluşmasına neden olur. Geleceğin mimarları olacak çocukların ve ergenlerin, sağlıklı yetişkinler olabilmeleri ve sağlıklı nesiller yetiştirebilmeleri de ancak anne-babalarının onlara model olabilecek nitelikte olumlu tutum ve davranışlar sergilemeleriyle mümkün olabilir. Bununla birlikte farklı aile ve kültürden gelen çiftlerin kimi zaman fikir ayrılıkları, bazı sıkıntılar, tartışmalar ve ayrılıklar yaşamalarının kaçınılmaz olabildiğini belirten Aile Terapileri ve Terapistleri Derneği (TERAPİDER) yaptığı açıklamada; “Evlenene kadar aşklarının her sorunun üstesinden geleceğini zanneden çiftler, evlendikten sonra tartışmalarının, anlaşmazlıklarının ve mutsuzluklarının kaynağını evlilik kurumuna yükleyerek bir müddet sonra ‘evlenmeseydik bunlar başımıza gelmezdi’ diye düşünmeye başlıyorlar. Ancak aşkı öldüren, sevgi ve saygıyı bitirip iletişimi, paylaşımı ve de birlikteliği bozan evlilik değil, maalesef kişilerin kendileridir. Modern yaşamda psikososyal doyumun her an yaşanmak istendiği evliliklerin hızla artması, evliliğe paylaşımdan çok kişisel doyumu vurgulayan anlamlar yüklenmesi ve de boşanmanın evlilik gibi bir tercih meselesi olarak algılanmaya başlanmasıyla evlilikten beklentilerin karşılanamadığı noktada yüksek boşanma oranlarıyla karşı karşıya kalmaktayız. Kendisiyle barışık, huzurlu ve mutlu insanların başkalarıyla da daha sağlıklı iletişim kurabileceği bilinse de giderek artan boşanma oranları, daha fazla kişiyi ve çocuğu etkilemesiyle toplumsal boyutları aşıp evrensel bir sorun haline gelmektedir.” dedi.
Evlilik ilişkisinin; sevgi, saygı, paylaşım ve hoşgörü ile yürütülürse mutluluğun, yürütülemez ise de mutsuzluğun başlıca kaynaklarından birisi olduğunu vurgulayan TERAPİDER Genel Başkanı Psikoterapist Uz. Dr. CANATAR da açıklamasında; “Evlilik, ‘ben’leri koruyarak ‘ben’ ve ‘sen’ den ‘biz’ oluşturabilme arzusudur. Sağlıklı bir ‘biz’ oluşturamayan ve boşanma kararı alan çiftler, maalesef boşanma sürecinde de ‘evlilikten vazgeçilebilir ama anne-babalıktan asla!’ gerçeğini yok sayarak içlerindeki tüm olumsuz duygularını birbirlerine yansıtmaya başlıyorlar. Çatışmalar tırmandığında bundan olumsuz yönde en çok çocuklarının etkileneceği gerçeğini görmezden geliyorlar ve nihayetinde çocukların uyumları ile ruh sağlıkları bozuluyor. Yapılan çalışmalar da aile yapısındaki çözülmeler sonucu sağlıksız ortamda büyüyen çocukların, ilerleyen yaşlarda aile bireylerinin uyumlu olduğu aile ortamlarında yetişen çocuklara göre suç işlemeye daha yatkın bir kişilik geliştirdiklerini gösteriyor. Dolayısıyla, olası sorunlar karşısında çiftler, birbirlerini suçlamadan, sadece problem odaklı konuşmalar yapabilmeli, sağlıklı ve net kararlar alarak çocuklarının ve kendilerinin travmatize olma ihtimallerini en aza indirebilmelidir. Problemin eşler arasında olduğu ve çocukla ilgili olmadığı vurgulanmalı, mümkünse boşanma kararını sindirinceye kadar alıştığı düzen, okul, çevre vs. değiştirilmemeli, hem anne hem de baba ile ilişkisini mutlaka devam ettirebilmelidir. Bu süreçte anne-babalar, çocukları için birbiri ile rekabete girmemeli, aralarındaki anlaşmazlıklar ve çatışmaları çocuklarına yansıtmamalı, ayrılık süreciyle boğuşan evlatlarını taraf tutmak zorunda bırakmamalı ve yeni ilişkileri ile tanıştırmak için acele etmemelidir. Özellikle velayet konusunda yaşadıkları uzlaşmazlık nedeniyle çocuklarının sağlıklı gelişimine zarar veren ebeveynler mutlaka eğitim programlarına dahil edilmeli, sağlıklı ve mutlu nesiller yetiştirebilmek için boşanma sürecinde aile danışmanlığını yasal olarak şart hale getirecek düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir.” dedi.