Cinsel Mitler Aile ve Toplum Yapısı İçin Büyük Tehdit…
Cinsel mitler, yani cinsellikle ilgili yanlış, abartılı ve gerçekdışı inanışlar, nedeniyle oluşan aile ve toplum baskısının, hayatı kabusa çeviren cinsel işlev bozukluklarının en önemli sebebi olduğunu belirten Aile Terapileri ve Terapistleri Derneği (TERAPİDER) Genel Başkanı ve Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Adana Şube Başkanı Uz. Dr. Taner Canatar; ‘Cinsellik, doğumla hatta anne karnında başlayan, ölüme kadar devam eden bir süreci kapsar. Cinsellik kişiliğimizin belirleyicisidir, çünkü kişiliğimiz 3 yaşından itibaren oluşmaya başlayan cinsel kimliğimizin üzerine inşa edilir. Bundan sonra kadın ya da erkek olarak hisseder, düşünür, davranır ve buna göre yaşarız. Cinselliğin, üreyerek neslin devamını sağlama dürtüsünden kaynaklanan boyutuna ise seks diyoruz. Seks; birbirini arzu eden iki insan arasında yaşanan bir eylemdir; sevginin, zevkin, ruhun ve bedenin paylaşımıdır. Özetle cinsellik tüm yaşamı kapsarken, seks belirli anları ve eylemleri kapsamaktadır. Aslında ailede başlayıp okullarda devam etmesi zorunlu olan cinsel eğitimle verilmesi gereken cinsel bilgiler, genellikle arkadaşlar, çevre ve günümüzde özellikle internet aracılığıyla yanlış ve eksik bir şekilde öğreniliyor. Bu nedenle de cinsel mit dediğimiz hurafeler nesilden nesile aktarılıyor. Bunun dışında medya (televizyon, müzik klipleri, şarkı sözleri, dergiler, filmler, video oyunları, internet), oyun çağındaki küçük kızları vaktinden önce yetişkin bir kadın gibi giyinmeye, makyaj yapmaya zorluyor. Bu durum, hem çocuklara hem ailelerine hem de topluma sağlıksız mesajlar verilerek sağlıksız nesiller yetiştirilmesine neden olmaktadır.’ dedi.
Ailede başlayacak cinsel eğitimin okullarda bilimsel bilgiler ışığında devam ettirilmesinin ve toplumun sağlıklı cinsellik konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğinin önemine dikkat çeken Dr. CANATAR açıklamalarına şu şekilde devam etti; ‘Aile, çocukların eğitiminden sorumlu ilk sosyal yapıdır. Bu bağlamda cinselliğin ülkemizde saplantılı derecede olumsuzluklarla yüklenmesinde maalesef ebeveynlerin rolü oldukça yaygın. Özellikle kız çocuklarının ilerideki kadınlık edinimlerinin rol modeli anneleri olduğu için eğer anne kızına cinselliği ‘ayıp’ olarak kodlarsa, o kızın ileride cinsel işlev bozukluklarıyla karşı karşıya kalması hiç sürpriz olmaz. Zaten seks yapma korkusu olarak bilinen vajinismus, cinsel isteksizlik ya da cinsel tiksinti gibi bozuklukların temelinde genellikle annenin kızına sunduğu ‘ayıp ve yasak’lı cinsellik olgusunun yattığını görmekteyiz. Bununla birlikte ailede başlaması gereken cinsel eğitimi verecek olan anne-babaların cinsellik konusunda yeterli ve doğru bilgilere sahip olarak çocuklarına uygun cinsel eğitim vermelerini sağlamak amacıyla sosyal eğitim programlarına da ihtiyaç vardır. Özetle sağlıklı aileler ile sağlıklı nesiller yetiştirmek için ana okulundan itibaren her yaş grubuna cinsel eğitim verilmesi, evlilik öncesi anne, baba ve eş eğitimleri ile cinsel danışmanlık hizmetleri sunulması ve aileleri bilinçlendirmek adına cinsel eğitim seminerleri düzenlenmesi şarttır.’